Devleti birbirine biatlarla bağlanmış, bir şahıslar ve zümreler hiyerarşisi içinde şahsileşmiş bir politik kurum olarak düşünürler ve devletin kurumsal gövdesini oluşturan ve -ideal şartlarda- gayrışahsi olması gereken bürokratik yapıyı anlayamazlar. Reislere, “başgan”lara ve şeyhlere sadakat üzerinden bir itaat zinciri içinde, arkaik bir toplumsal örgütlenme biçiminin gölgesinde siyaset yaparlar. Bu içerik yok sayılırsa Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika’daki adı cumhuriyet olan derme çatma devletlerden farkı kalmaz. Yahut son günlerde dillendirildiği gibi Filistin’deki olaylarla da açıklayamayız. Ve cumhuriyet yüzüncü yılına ulaştı. Ne hazin ki bu büyük yıldönümünü kutlayamıyoruz. Bu zaviyeden bakarsak siyasal İslamcılığın en bariz özelliklerinden birini de görmemiz mümkün olur: Siyasal İslamcıların modern devlet kavramıyla yakından uzaktan alakaları yoktur. Zira Türkiye’deki İslamcılığın temel ideolojik direklerinden biri Atatürk devrimlerine olan muhalefettir. . Kimi liberal kanaat önderleri “AKP Kemalistleşti” gazelini okuyadursun, bugün Türkiye’deki bütün bir iktidar blokunun cumhuriyetin kurucu değerleriyle ciddi bir ideolojik mesafesi vardır. Cumhuriyeti salt teknik anlamıyla, monarşik olmayan bir siyasi rejim olarak mütalaa etmek Türkiye şartlarında imkansızdır, çünkü Atatürk devrimleri cumhuriyetin sadece politik değil, sosyo-kültürel anlamda da içeriğini oluşturmuşlardır. Bu kutlanmama halini bir tuhaflık yahut sürpriz olarak tanımlayamayız. Her şey yitirilmiş bile olsa, buradan yola çıkılarak yeni bir politik strateji icat edilebilir. Halkın tüm edilgenliği içinde de olsa cumhuriyet ilkelerine sahip çıkabilmesi bir değerdir, bir kazanımdır. 2023 Ekim’inin sonlarına yaklaşırken hala gerçekten önemli ve dikkat çekici bir kutlama veya anma programının olmadığını görüyoruz. Bu durum geçmiş 21 senede yaşadıklarımızın, acı ancak beklenebilir bir neticesidir, çünkü bu kutlamaların ötelenmesinin, önemsizleştirilmesinin en büyük sebeplerinden biri iktidarın bu konuya yaklaşımıdır.
Bu durum geçmiş 21 senede yaşadıklarımızın, acı ancak beklenebilir bir neticesidir, çünkü bu kutlamaların ötelenmesinin, önemsizleştirilmesinin en büyük sebeplerinden biri iktidarın bu konuya yaklaşımıdır. Reislere, “başgan”lara ve şeyhlere sadakat üzerinden bir itaat zinciri içinde, arkaik bir toplumsal örgütlenme biçiminin gölgesinde siyaset yaparlar. Yahut son günlerde dillendirildiği gibi Filistin’deki olaylarla da açıklayamayız. Ve cumhuriyet yüzüncü yılına ulaştı. 2023 Ekim’inin sonlarına yaklaşırken hala gerçekten önemli ve dikkat çekici bir kutlama veya anma programının olmadığını görüyoruz. Devleti birbirine biatlarla bağlanmış, bir şahıslar ve zümreler hiyerarşisi içinde şahsileşmiş bir politik kurum olarak düşünürler ve devletin kurumsal gövdesini oluşturan ve -ideal şartlarda- gayrışahsi olması gereken bürokratik yapıyı anlayamazlar. Kimi liberal kanaat önderleri “AKP Kemalistleşti” gazelini okuyadursun, bugün Türkiye’deki bütün bir iktidar blokunun cumhuriyetin kurucu değerleriyle ciddi bir ideolojik mesafesi vardır. Bu zaviyeden bakarsak siyasal İslamcılığın en bariz özelliklerinden birini de görmemiz mümkün olur: Siyasal İslamcıların modern devlet kavramıyla yakından uzaktan alakaları yoktur. Her şey yitirilmiş bile olsa, buradan yola çıkılarak yeni bir politik strateji icat edilebilir. Ne hazin ki bu büyük yıldönümünü kutlayamıyoruz. Bu kutlanmama halini bir tuhaflık yahut sürpriz olarak tanımlayamayız. . Bu içerik yok sayılırsa Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika’daki adı cumhuriyet olan derme çatma devletlerden farkı kalmaz. Zira Türkiye’deki İslamcılığın temel ideolojik direklerinden biri Atatürk devrimlerine olan muhalefettir. Cumhuriyeti salt teknik anlamıyla, monarşik olmayan bir siyasi rejim olarak mütalaa etmek Türkiye şartlarında imkansızdır, çünkü Atatürk devrimleri cumhuriyetin sadece politik değil, sosyo-kültürel anlamda da içeriğini oluşturmuşlardır. Halkın tüm edilgenliği içinde de olsa cumhuriyet ilkelerine sahip çıkabilmesi bir değerdir, bir kazanımdır.